Kentleşme: Genel Bir Bakış

Kentleşme, insanlığın evriminde önemli bir dönemeçtir ve genellikle modernleşmenin bir sonucu olarak kabul edilmektedir. Sadece köyden kente doğru gerçekleşen nüfus hareketlerini anlatan bir süreç olmayan kentleşme, aynı zamanda ekonomik, toplumsal ve kültürel boyutlarıyla daha büyük bir dönüşüm olarak algılanmalıdır (Keleş, 1995). Kentlerin gelişimi, kaynakların tarım sektöründen kentsel sektöre kaymasını içermekle birlikte durağan bir süreç değildir (Henderson, 2004). Özellikle sanayileşmenin başlayıp hızla büyümesinden ötürü küçük kasabalar kent niteliği kazanmaya, şehirler ise daha fazla büyümeye başlamıştır. Bu dönüşüm kentlerin büyümesine yol açmış ve dolayısıyla doğal alanlar tahrip olmaya başlamıştır (Albayrak ve Eryılmaz, 2017).

I. Dünya Savaşı sonrasında gerçekleşen ekonomik buhran, 20. yüzyılın başlarındaki dönemde dünya kentleşme sürecini olumsuz yönde etkileyen önemli faktörlerden olmuş, bu dönemlerden sonra yeniden canlanmaya başlayan kentleşme eğilimleri, II. Dünya Savaşı'nın ardından tekrar kesintiye uğrayarak savaşın sona ermesi ve sükunetin sağlanmasıyla birlikte kentleşme hareketleri yeniden ivme kazanmış, gerçekleşen endüstriyel ve teknolojik ilerlemeler, kentleşme sürecine yeni bir dönem kazandırmıştır (Şahinalp ve Bozkurt, 2014).

Türkiye’deki kentleşme hareketlerini inceleyecek olursak 19. Yüzyıl başlarında dayandığı görülmektedir. Osmanlı Devleti’nde Batıya açılma ve kapitalistleşme devrinin başlamasıyla, Türkiye’de hem kentsel nüfus artmış hem de kentlerin yapısı dönüşmeye başlamıştır (Tekeli, 1982). Dönüşen kentlerin yapısı Cumhuriyet’in ilanıyla hızlı bir kentleşme sürecine girmiş, 1950’li yıllarda kentleşme hızı artmıştır (Akkar, 2006). Bu artan hız 1950’lerdeki ekonomik temellere dayanmıştır (Yılmaz, 2004). Ancak, bu hızlı kentleşme süreci, kentlerin bu ani nüfus artışına uyum sağlama konusunda hazırlıksız olmaları sonucu sağlıksız kentleşmenin ve konut sorunlarının temellerini atmıştır (Şişman ve Kibaroğlu, 2009).

Türkiye'de 1960'lı yıllardan itibaren kentleşme süreci, demografik değişim, sanayileşme ve iş olanaklarındaki artış gibi faktörlerle şekillenmiştir. Tarımsal ekonomiden endüstriyel ekonomiye geçişle birlikte büyük şehirler, özellikle İstanbul, Ankara ve İzmir nüfus çekmeye başlamış, 1970'lerde ikinci sanayi devriminin etkisiyle iş olanakları genişlemiştir. 1980'lerde iç ve dış göçlerin etkisiyle büyük şehirler daha da büyümüştür. 1990'larla birlikte belediyeleşme ve altyapı gelişimi öne çıkmıştır. 2000'lerden itibaren bilgi teknolojisi ve hizmet sektörünün yükselmesi, kentleşmeyi daha karmaşık bir hale getirmiştir. Sürdürülebilir kentleşme stratejileri, artan nüfus, altyapı ihtiyaçları ve sosyal sorunlarla başa çıkmak adına önem kazanmıştır. 2007 yılında ise ilk kez Birleşmiş Milletler tarafından dünya nüfusunun yarısının kentsel alanlarda yaşadığını (United Nations, 2004) belirtmesi nüfusun hızla kentsel alanlara kaydığının göstergesi olarak kabul edilebilmektedir.

Sonuç olarak; zaman içinde, demografik değişim, sanayileşme ve teknolojik ilerlemelerle şekillenen kentleşme süreci, Türkiye'deki büyük şehirlerin ekonomik ve sosyal dinamiklerini derinden etkilediğini söylemek mümkündür. Ancak, sürdürülebilir kentleşme stratejileri, artan nüfus ve altyapı ihtiyaçlarıyla başa çıkmak adına önem kazanmıştır. Bu bağlamda, kentleşme sürecinin daha dengeli ve sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesi, çevresel, ekonomik ve sosyal açılardan sağlıklı bir kentleşme modelinin oluşturulması büyük önem taşımaktadır.

Kaynakça

Pınar Demir

Şehir Plancısı